►Farkımız Farklılığımız - Halsiz Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Ulu Önder

2 posters

Aşağa gitmek

Ulu Önder Empty Ulu Önder

Mesaj tarafından Geçmişin Sesi C.tesi Ocak 08, 2011 9:57 am

Çocukluk ve gençlik, 1881-1904



Kız kardeşi Makbule Hanım, annesi Zübeyde Hanım ve Ulu Önder


Harp Okulu'nda arkadaşları ile birlikte, 1901
Mustafa Kemal Ulu Önder, 1881 yılında Selanik'te doğdu.
1839'da Kocacık'ta doğduğu sanılan babası Ali Rıza Efendi aslen Manastır'a bağlı Debre-i Bâlâ'dandır. Milis subaylığı, evkaf kâtipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi.
Öğrenim çağına gelen Mustafa, annesinin isteğiyle Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, daha sonra babasının isteğiyle Mektebi Şemsi İbtidai'ne (Şemsi Efendi Mektebi) geçti. 1888 yılında babasını kaybetti. Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısı Hüseyin'in yanında kaldıktan sonra Selanik'e dönüp okulunu bitirdi. Bu arada Zübeyde Hanım, Selanik'te gümrük memuru olan Ragıp Bey ile evlendi.
Şimdi müze olan Koca Kasım Paşa Mahallesi Islahhane Caddesi'ndeki ev 1870'de Rodoslu müderris Hacı Mehmed Vakfı tarafından yaptırılmış ve 1878'de yeni evlenen Ali Rıza Bey tarafından kiralanmıştır. Ancak o öldükten sonra Mustafa ve ailesi bu evden yanındaki 2 katlı, 3 odalı ve mutfaklı daha küçük eve taşınmışlardır.[2] Bu ev önce İbrahim Zühdü'ye, daha sonra Abdullah Ağa ve eşi Ümmü Gülsüm'e satılmıştır.
Mustafa, Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu ve 1893 yılında Selânik Askerî Rüştiyesi'ne girdi. Bu okulda Matematik Öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü Mustafa Sabri Bey ona anlamı mükemmellik, olgunluk olan "Kemal" adını verdi.[3] Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin Bey (Yücekök), özgürlük düşüncesiyle genç Mustafa Kemal'in düşünce yapısını etkiledi. Mustafa Kemal Kuleli Askerî İdadisi'ne girmeyi düşündüyse de ona ağabeylik yapan Selânikli subay Hasan Bey'in tavsiyesine uyarak Manastır Askerî İdadisi'ne kaydoldu. 1896-1899 yıllarında okuduğu Manastır Askerî İdadisi'nde tarih öğretmeni Kolağası Mehmet Tevfik Bey (Bilge), Mustafa Kemal Efendi'nin tarihe olan merakını güçlendirdi.[4] Bu tarihte başlayan 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'na gönüllü olarak katılmak istediyse de hem İdadi öğrencisi olduğu için, hem de 16 yaşında olduğundan dolayı cepheye gidememiştir. Bu okulu ikincilikle bitirdi.[5] 13 Mart 1899'da[6] İstanbul'da Mekteb-i Harbiye-i Şahane'ye girdi. Birinci sınıfı 27., ikinci sınıfı 11., üçüncü sınıfı 1902'de Mülazım bu günki ismiyle Teğmen rütbesiyle 549 kişi arasından piyade sınıf sekizincisi (1317 - P.8) olarak bitirdi.[5] Akabinde Erkan-ı Harbiye Mektebi'ne (Harp Akademisi) devam ederek 11 Ocak 1905'te Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu.[7]
Askerlik, 1905-1918



Kıdemli Yüzbaşı


Trablusgarp Savaşı'nda, Mustafa Kemal
1905-1907 yılları arasında Şam'da Lütfi Müfit Bey (Özdeş) ile birlikte 5.Ordu emrinde görev yaptı. 1906 Ekim ayında Binbaşı Lütfi Bey, Dr. Mahmut Bey, Lüfti Müfit Bey ve askerî tabip Mustafa Bey (Cantekin) ile birlikte 'Vatan ve Hürriyet' adlı bir cemiyeti kurduktan sonra ordudan izinsiz Selânik'e gitti. Selânik Merkez Komutan Muavini Yüzbaşı Cemil Bey (Uybadın)'in yardımıyla karaya çıktı ve orda cemiyetinin şubesini açtı. Bir süre sonra arandığını öğrendi ve ona ağabeylik yapan Albay Hasan Bey, Yafa'ya dönüp oranın komutanı Ahmet Bey'e Mısır sınırında Bîrüssebi'ye gönderildiğini bildirmesini önerdi. Ahmet Bey de Mustafa Kemal Bey'i Bîrüssebi'ye tayin etti ve bir süre sonra topçu staj için tekrar Şam'a gönderildi.[8] 20 Haziran 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu ve 13 Ekim 1907'de 3.Ordu'ya atandı.[7] Ancak Selânik'e vardığında 'Vatan ve Hürriyet'in şubesinin İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne ilhak edildiğini öğrendi. Bu yüzden kendisi de 1908 Şubat ayında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye oldu (Üye numarası: 322)[9]. 22 Haziran 1908'de Rumeli Doğu Bölgesi Demiryolları Müfettişliğine atandı.[7]
23 Temmuz 1908'de Meşrutiyet'in ilanından sonra sonbahar aylarında İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından, toplumsal ve siyasal sorunları ve güvenlik problemlerini incelemek üzere, bugünkü Libya'nın bir parçası olan Trablusgarp'a gönderildi. Burada 1908 Devriminin fikirlerini Libyalılara yaymaya ve buradaki nüfusun farklı kesimlerinden gelenleri Jön Türk politikasına kazanmaya çalıştı.[10] Bu siyasi görevin yanı sıra bölge halkının güvenliği ile de ilgilendi. Kentin dışında yapılan bir savaş tatbikatında Bingazi garnizonuna önderlik ederek askerlere modern taktikler öğretti. Bu tatbikat süresince isyancı bir şeyhin evini sararak bölgede sistem karşıtı başka güçlü kişilere örnek olması amacıyla onu kontrol altına aldı. Ayrıca hem kentli, hem de kırsal bölge insanlarını korumak için bir yedek ordu planlamaya başladı.[11]
13 Ocak 1909'da 3.Ordu'ya bağlı Selânik Redif Fırkası'nın Kurmay Başkanı oldu ve 13 Nisan 1909'da Meşrutiyete karşı başlayan 31 Mart Hadisesi'ni bastırmak üzere Selânik ve Edirne'den yola çıkarak Mirliva Mahmut Şevket Paşa komutasında 19 Nisan 1909'da İstanbul'a girecek olan Hareket Ordusu'na bağlı birinci kademe birliklerinin kurmay başkanı oldu. Daha sonra 3.Ordu Kurmaylık, 3.Ordu Subay Talimgâhı Komutanlık, 5.Kolordu Kurmaylık, 38.Piyade Alay Komutanlık görevlerinde bulundu.[7]
Mustafa Kemal Bey, 12 Eylül - 18 Eylül 1910'da Fransa'da düzenlenen Picardie Manevraları'na gönderildi. Burada uçakların deneme uçuşuna davet edildiyse de yanındaki komutanının uyarısıyla uçağa binmedi. Bineceği uçak yere çakıldı ve uçağın içinde bulunanlar öldü. Bazı yazarlar, ömrü boyunca uçağa binmeyen Ulu Önder'ün bu davranışını, Picardie Manevraları'nda yaşadığı olayın ardından temkinli davranmasına bağlamışlardır.[12][13]
Mustafa Kemal Bey, dönüşünün ardından 27 Eylül 1911'de İstanbul'da Genelkurmay Karargâhında görev aldı.
İtalyanların Trablusgarp'a saldırısıyla 29 Eylül 1911'de başlayan Trablusgarp Savaşı'nda, 27 Kasım 1911'de Binbaşı[7] olan Mustafa Kemal Bey, Binbaşı Enver Bey, Fuat (Bulca), Nuri (Conker) ve Binbaşı Fethi (Okyar) gibi diğer İttihatçı subaylarla birlikte 18 Aralık 1911'de hareket etti.[kaynak belirtilmeli] Gizlice Mısır üzerinden Bingazi'ye giden grupta olan Mustafa Kemal, bu yolculuk sırasında hastalandı. 22 Aralık'ta Tobruk yakınında zafer kazandı. Derne'deki 16 - 17 Ocak 1912 taarruzunda gözünden yaralanıp bir ay hastanede tedavi gördü ve 6 Mart'ta Derne Komutanlığı'na getirildi.[14] Aynı yılın eylülünde başlayan barış görüşmelerine rağmen çatışmalar sürerken, Karadağ'ın 8 Ekim'de Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etmesi ve Balkan Savaşlarının başlaması nedeniyle barışa razı olunmasıyla Mustafa Kemal ve diğer subaylar İstanbul'a geri döndüler.
Balkan Savaşları
Daha çok bilgi için: Balkan Savaşları


Ulu Önder; Sofya Ataşemiliteri iken, verilen kostümlü baloya yeniçeri kıyafeti ile gitmiş ve etrafında derin bir hayranlık uyandırmıştır.
Mustafa Kemal Bey Balkan Savaşları'nın patlak vermesiyle 24 Ekim 1912'de İstanbul'a hareket etti ve 24 Kasım 1912'de karahgâhı Bolayır'da bulunan Bahr-i Sefit Boğazı (Akdeniz Boğazı) Kuvayi Mürettebesi Harekât Şubesi Müdürlüğü'ne atandı. General Stilian Georgiev Kovachev komutasındaki Bulgar 4. Ordusu tarafından yenildi. Haziran 1913'de başlayan İkinci Balkan Savaşı'nda Dimetoka ve Edirne'ye girdi.
27 Ekim 1913'te Sofya Askerî Ataşeliği'ne atanarak yakın arkadaşı Sofya Sefiri (Elçisi) Fethi Bey (Okyar)'in altında çalıştı. Ek görev olarak Belgrad ve Çetine Askerî Ataşeliğini de yürüttü. Bu görevde iken 1 Mart 1914'te Kaymakam (Yarbay)lığa yükseldi.
Birinci Dünya Savaşı
Daha çok bilgi için: Çanakkale Savaşı, Kafkasya Cephesi ve Sina ve Filistin Cephesi


Çanakkale Savaşları sırasında


Sina ve Filistin Cephesinde
Askerî Ataşe görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada 28 Temmuz 1914'de I. Dünya Savaşı başladı, Osmanlı Devleti de 29 Ekim 1914'te savaşa girdi. 20 Ocak 1915'de Mustafa Kemal Bey 3.Kolordu emrinde Tekfurdağ'da kurulacak olan 19. Fırka Komutanlığına atandı.[7]
19. Fırka, 23 Mart 1915'te Müstahkem Mevki Komutanlığı emriyle Eceabat bölgesinde ihtiyata alındı. 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımadası'na İtilaf Devletleri'nin yaptığı çıkartmalarıyla Çanakkale Savaşı başladı. 3.Kolordu komutanı Mehmet Esat Paşa'nın emrinde savaşan Kaymakam (Yarbay) Mustafa Kemal Bey Arıburnu'na çıkan ANZAC (Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu) birliklerinin yarımada içine ilerlemesini Conkbayırı'nda durdurdu. Bu başarı üzerine 5.Ordu kumandanı Müşir (Mareşal) Otto Liman von Sanders Paşa'nın takdirini kazandı ve 1 Haziran 1915'te Miralay (Albay)lığa yükseldi.[7] İngilizlerin Ağustos ayında Suvla Körfezi'ne yaptığı ikinci çıkartmadan sonra, 8 Ağustos akşamı Otto Liman von Sanders Anafartalar mevkiinde bulunan birliklerinin komutasını verdi ve 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferi'ni kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe ve 21 Ağustos'ta II. Anafartalar Zaferi takip etti. Miralay (Albay) Mustafa Kemal Bey, Ruşen Eşref Bey (Ünaydın) başta olmak üzere İstanbul basını tarafından "Anafartalar Kahramanı" olarak kamuoyuna tanıtıldı.
14 Ocak 1916'da Gelibolu'dan Edirne'ye sevkedilmiş olan 16. Kolordu komutanlığına atandı. Edirne'de bulunduğu 2 ay kadar süre boyunca 16. Kolordu'nun ikmali, toparlanması ve eğitimi ile ilgilendi. Doğu Cephesinde Rus birlikleri Osmanlı 3. Ordusunu püskürtmüş 16 Şubatta Erzurumu, 3 Martta Bitlis, Muş, Van ve Hakkari'yi işgal etmişti. Albay Mustafa Kemal 15 Mart tarihinde 3. Ordu'yu desteklemesi için emrindeki 16. Kolordu ile birlikte Diyarbakır'a gönderildi. Rütbesine göre kendisine ağır bir sorumluluk verilen 16. Kolordu Komutanı Mustafa Kemal 1 Nisan 1916'da Diyarbakırda iken Tuğgeneralliğe (Mirliva) yükseltildi ve Paşa unvanını aldı. Mustafa Kemal taktik bir geri çekilme emri verdi. Daha sonra beklenmedik bir saldırı ile Muş'u Ruslardan kurtararak Osmanlı briliklerine stratejik bir üstünlük sağladı. Kafkas Cephesindeki bu başarısından dolayı Altın Kılç madalyası ile ödüllendirildi. Ağustos ayında Muş ve Bitlis tümüyle Rus işgalinden kurtarıldı.
7 Mart 1917'de karargâhı Diyarbekir'de bulunan 2.Ordu Komutan Vekilliliğine atandıktan sonra Hicaz Kuuveyi Seferiyesi Komutanlığına getirilmek istendi. Ancak bunu kabul etmeyerek 5 Temmuz 1917'de Yıldırım Orduları Grubu emrindeki 7.Ordu Komutanlığına atandı.[7]
Bu görevi sırasında Ahmet Cemal Paşa ile birlikte, savaşta ülkeyi felakete sürüklediğine inandığı Başkumandan Vekili Enver Paşa'ya karşı bir askerî darbe hazırlamakla suçlandı.[kaynak belirtilmeli] Görevinden alınarak İstanbul'a çağırıldı.
15 Aralık 1917 ile 5 Ocak 1918 tarihleri arasında Veliaht Vahdettin Efendi'nin maiyetinde Almanya'ya giderek Keiser II.Wilhelm, Genel Karargâhı ve Elsass bölgesini ziyaret etti.
1918 Haziran ayında Viyana ve (bugünkü adı Karlovy Vary olan) Karlsbad'a giderek tedavi gördü. Sultan Reşat'ın vefatı ve Vahdettin'in cülusu üzerine 2 Ağustos'ta İstanbul'a döndü. 15 Ağustos'ta 7.Ordu Komutanı olarak Filistin Cephesi'ne atandı ve ardından Fahri Yaver Hazreti Şehriyari (Padişahın Onursal Yaveri) unvanı verildi. Mustafa Kemal Paşa, 20 Eylül 1918 tarihinde VI.Mehmet (Vahdettin)'in başyaveri Naci (Eldeniz) Bey'e bir telgraf çekerek Yıldırım Orduları Grubu'nun savaş gücünün kalmadığını bildirerek mütareke istemesini önerdi. Ayrıca yeni hükümette kendisinin Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili olarak görevlendirilmesini istedi[15]. Ardından 6 Ekim'de 7. Ordu komutanlığından istifa etti.
19 Eylül 1918'de Allenby komutasındaki İtilaf kuvvetleri genel taarruza geçerek üç ordudan oluşan Yıldırım Orduları Grubu'nu ağır bir hezimete uğrattılar. 1 Ekim'de Şam, 25 Ekim'de Halep düştü.
30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandı ve ertesi gün öğle vaktinde yürürlüğe girdi. Mondros Mütarekenamesi 19. maddesi gereğince, Yıldırım Orduları Grubu kumandanı olan Otto Liman von Sanders Paşa'nın görevden alınması üzerine Mustafa Kemal Paşa bu göreve getirildi. Ancak 7 Kasım'da Yıldırım Orduları Grubu ile 7.Ordu lağvedildi.[16]
10 Kasım 1918 tarihinde Yıldırım Kıt'alarının komutasını 2.Ordu Komutanı Nihat Paşa'ya bırakarak Adana'dan İstanbul'a hareket etti ve 13 Kasım'da İstanbul'a Haydarpaşa Garı'na ulaştı. Haydarpaşa'dan İstanbul'a geçerken boğaza demirli düşman savaş gemilerini gördüğünde ünlü "Geldikleri gibi giderler" sözünü söyledi. Fethi Bey (Okyar) ile birlikte Ahmet İzzet (Furgaç) Paşa yanlısı ve Ahmet Tevfik Paşa (Okday) karşıtı bir tavrı koyan Minber gazetesini çıkararak siyasi girişimlerde bulundu.
Milli Mücadele, 1919-1923

Daha çok bilgi için: Kurtuluş Savaşı (Türkiye)
Örgütlenme


9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, 17 Nisan 1919
2 Şubat 1919 tarihinde Mersinli Cemal Paşa Doğudaki Osmanlı ordularını mütareke koşullarına göre düzenlemek için müfettiş olarak Anadolu'ya gönderilmişti. İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe ve Fransız Yüksek Komiseri Amiral Amet, 1919 yılı Kasım ayında Osmanlı hükümetine nota verdiler. Doğuda Türklerin silahlanıp Hristiyanları öldürdüğünü buna karşı önlem alınmasını talep ettiler. Mustafa Kemal Paşa, Padişah VI.Mehmet (Vahdettin) tarafından işgal kuvvetlerinin Yüksek Komiserlerinin verdiği notalar gereğince olağanüstü yetkilerle donatılarak Vilayet-i Sitte (Altı Vilayet)'deki Hristiyan ahaliyi korumak için görevlendirildi. 19 Mayıs 1919'da Refet Bey (Bele), Kâzım Bey (Dirik), 'Ayıcı' Mehmet Arif Bey, Hüsrev Bey (Gerede)lerle beraber Samsun'a çıktı.
Mondros Mütarekesi'nden sonra Anadolu'da milisler (Kuvayı Milliye) şeklinde örgütlenen direniş hareketleri başlamıştı. 22 Haziran 1919'da Rauf Bey (Orbay), Kâzım Karabekir Paşa, Refet Bey (Bele) ve Ali Fuat Paşa (Cebesoy) ile birlikte Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını" ilan etti. Kâzım Karabekir Paşa tarafından Erzurum'da toplanan Doğu İlleri Müdafaa-i Hukuk Kongresine (Erzurum Kongresi) katıldı.[17] Kongre üyelerinin ısrarıyla Osmanlı ordusundan istifa etti ve Kongre başkanlığına seçildi. 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında Sivas Kongresi'ni toplayarak ulusal direnişi yönetecek olan siyasi yapılaşmayı kurdu. 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. Osmanlı Meclis-i Mebusan'ın Mart 1920'de işgal güçlerince basılması ve önde gelen vatanperverane mebusların tutuklanması üzerine 23 Nisan 1920'de Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasını sağladı. Erzurum mebusu sıfatıyla Meclis ve Hükûmet Başkanlığına seçildi. TBMM bir kurucu meclis gibi çalışarak Milli Mücadele'yi yürütecek olan Anadolu hükûmetinin altyapısını kurdu.
Hâkimiyetin sağlanması


24 Mart 1923 tarihli Time dergisinin kapağı
Merkezi denetimden uzak bulunan Kuva-yı Milliye örgütleri dağıtılarak düzenli bir ordu oluşturuldu. Milli Mücadele'nin en kanlı çatışmaları, düzenli orduya katılmayı kabul etmeyen Kuva-yı Milliye gruplarına karşı verildi. (Bak. Çerkez Ethem Bey).
Ulusal direnişin yayılması ve Sevr Antlaşması'nın direnişle karşılaşması üzerine İtilaf Devletleri, Yunan ordusunu Anadolu'nun içlerine sürdü.[kaynak belirtilmeli] Yunan ordusu İsmet Bey kumandasındaki düzenli birliklerce I. İnönü (6-10 Ocak 1921) ve II. İnönü (23 Mart-1 Nisan 1921) Muharebelerinde geri çevrildi. Ancak Yunanlılarının Karahisar istikametinden büyük hücumunun yapılacağını tahmin edemeyerek Kütahya-Eskişehir (10-24 Temmuz) Muharebelerinde 4. Fırka Kumandanı Yarbay Mehmet Nâzım Bey'in şehit düşmesi gibi ağır şekilde mağlubiyete uğradı ve Sakarya nehrinin doğusuna çekilmek zorunda kaldı.
Kütahya-Eskişehir Muharebeleri sonrasında Büyük Millet Meclisi içinde iktidara yani Mustafa Kemal Paşa'ya karşı tepkiler artmaya başladı. Bu muhalefeti yöneltenler ordunun başına geçmesi için Mustafa Kemal Paşa'ya baskı yapmaya başladılar. Gerçek niyetleri ise O'nu Ankara'dan uzaklaştırmak ve Enver Paşa'nın iktidarını sağlamaktı.Mustafa Kemal Paşa, 4 Ağustos1921 günü Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmayla başkumandan olmayı kabul ettiğini ancak başkumandanlığının faydalı olabilmesi için Meclis'in ordu ile ilgili yetkilerini üç ay süreyle kendisinde toplayacak bir kanun çıkartılması gerektiğini açıkladı.Paşa'nın başkumandanlığını isteyenlerin bu şekilde hayalleri suya düşürülmüş oldu.5 Ağustos 1921 günü oybirliği ile çıkartılan yasa ile Mustafa Kemal Paşa, TBMM Orduları Başkumandanlığı'na getirildi.[18]
Mustafa Kemal Paşa,Başkumandanlığa geçmesinin hemen ardından yayınladığı Tekalif-i Milliye Emirleri ile halkı ordunun donatılması için seferberliğe çağırdı.12 Ağustos'ta Polatlı'da teftiş yaparken attan düştü ve kaburga kemiği kırıldı. 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihlerinde yapılan Sakarya Meydan Muharebesi'nde Yunan Ordusu'nun hücum gücü tükendi. Bu zaferden sonra 19 Eylül 1921'de Büyük Millet Meclisi Başkumandan Mustafa Kemal Paşa'ya Müşir rütbesi ve Gazi unvanı verdi.
Sakarya Zaferi'nden bir yıl sonra, 26 Ağustos 1922 sabaha karşı saat 5:30'da Afyon'un güneyinden başlayan topçu ateşiyle Büyük Millet Meclisi Orduları,Yunan kuvvetlerine karşı Büyük Taarruz'u başlattı. Yunan Cephesi bu taarruz ile yarıldı ve Dumlupınar Ovası'na atılan düşman kuvvetleri 30 Ağustos 1922 günü Dumlupınar Meydan Muharebesi sonucunda imha edildi. Bu muharebede Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa ordunun başında bizzat savaşa katıldığı için Dumlupınar Meydan Muharebesi, Başkumandanlık Meydan Savaşı olarak da anılmaktadır. 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtuluşu ve Yunan Ordusu'nun imha edilmesiyle "Büyük Zafer" kazanılmış oldu.
İzmir'de Yunanlıları bozguna uğrattıktan sonra İzmir'e girerken Yunan komutanının Türk bayrağını çiğnemesine ithafen basması için önüne serilen Yunan bayrağını yerden alması bilinen bir olaydır.
Barış


Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Kocatepe'de.(26 Ağustos 1922)
Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te İsviçre'nin Lausanne (Lozan) kentinde imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Bu antlaşma ile Sevr Antlaşması yürürlükten kalkmış, Türkiye Cumhuriyeti Lozan Antlaşması temelleri üzerine kurulmuştur.
Milli Mücadele sonrasında Türkiye'de iki başlı bir yönetim ortaya çıkmıştı.[kaynak belirtilmeli]. TBMM 1 Kasım 1922'de Osmanlı saltanatını lağvedip Vahdettin'i tahttan indirerek İstanbul hükümetinin hukuki varlığına son verdi. 16 Ocak 1923'te İzmit Hünkâr Kasrı'nda İstanbul'dan gelen gazetecilerle mülakat yapıldığında Vakit başyazarı Ahmet Emin Bey (Yalman)'in Kürt meselesi hakkında sorusuna karşı 'Başlı başına bir Kürtlük tasavvur etmektense, bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanunu gereğince zaten bir tür mahalli muhtariyetler teşekkül edecektir' diyerek Kürtlere özel statü tanımamak için ihtiyatlı davrandı[19].
8 Nisan 1923'te yayımlanan Dokuz Umde ile Gazi Mustafa Kemal yeni rejimin temelini oluşturacak olan Halk Fırkası'nın temellerini attı. Nisan ayında yapılan İkinci Meclis seçimlerine sadece Halk Fırkası'nın katılmasına izin verildi. Mebus adayları fırkanın genel başkanı sıfatıyla Gazi Mustafa Kemal tarafından belirlendi.
25 Ekim 1923 günü aynı anda hem Başbakanlık hem de İçişleri Bakanlığı görevlerini yürüten Fethi Bey,İçişleri Bakanlığını bıraktığını açıkladı. Aynı gün Meclis İkinci Başkanlığı görevini yapan Ali Fuat Paşa'da ordu müfettişliğine atandığı için görevinden ayrıldı. Bu iki boş koltuk için yapılan seçimleri Gazi Mustafa Kemal'e muhalif olan milletvekilleri kazandı. Meclis İkinci Başkanlığına Rauf Bey,İçişleri Bakanlığına Sabit Bey seçildiler. Bu durumdan hoşnut olmayan Gazi Mustafa Kemal, 26 Ekim 1923'te Başbakan Fethi Bey'den "Erkan-ı Harbiye Umumiye Riyaseti Vekili" Fevzi Paşa'nın dışında hükümetin istifa etmesini ve istifa edenlerin yeniden seçilirlerse görevi kabul etmemesini istedi. Böylece bir hükümet krizi yaratılmış oldu. Yeni bakanlar kurulu üyelerinin 29 Ekim günü seçileceği duyuruldu.
Bu gelişmeler üzerine "Cumhuriyet İlanı" ile işi kökünden çözmeye karar veren Gazi Mustafa Kemal 28 Ekim 1923 gecesi Çankaya'da İsmet Paşa ve bazı kimseleri toplantıya çağırdı ve "Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz." diyerek kararını açıkladı. Misafirlerin ayrılmasından sonra İsmet Paşa'yı alıkoydu ve birlikte, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda gerekli değişikliği sağlayacak önergeyi hazırladılar. 29 Ekim 1923 Pazartesi günü Halk Fırkası Meclis Grubunda, Bakanlar Kurulunun oluşturulması konusunda tartışıldı. Sorun çözülemeyince, Gazi Mustafa Kemal'den düşüncelerini açıklaması istendi. Gazi Mustafa Kemal, bunalımdan çıkış yolunu Anayasanın değiştirilmesi zorunluluğu ile açıkladı. Cumhuriyetin ilanını hedefleyen tasarıyı da grubun bilgisine sundu. Tasarının parti grubunda kabulünden sonra aynı akşam saat 18.00'de TBMM Genel kurul toplantısı başladı. Anayasa Komisyonu'nun değişiklik ile ilgili rapor ve önergesi genel kurulun onayına sunuldu ve 29 Ekim 1923 Pazartesi akşamı saat 20.30'da milletvekillerinin alkışları ve "Yaşasın Cumhuriyet" sadâları ile Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi.
Cumhurbaşkanlığı

Cumhuriyet İlanı ardından geçilen cumhurbaşkanlığı seçiminde oylamaya katılan 158 milletvekilinin tamamının oyları ile Balâ, Ankara milletvekili[20][21] Gazi Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı seçildi.[22] Ulu Önder kendi deyişiyle Türkiye'yi "muasır medeniyet seviyesine çıkarmak" amacıyla bir dizi köklü değişime imza attı.
1924 Anayasası gereğince TBMM 29 Ekim 1923'teki cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra üç defa daha (1927, 1931, 1935 yıllarında) Gazi Mustafa Kemal'i tekrar cumhurbaşkanlığına seçti.[23] Ulu Önder'ün cumhurbaşkanlığı döneminde İsmet İnönü, Fethi Okyar ve Celâl Bayar başbakanlık yapmıştır. Bu dönem içersinde en fazla süre görevde kalan ve en fazla hükümet kuran isim İsmet İnönü'dür. Ulu Önder'ün cumhurbaşkanlığı süresince kurulan hükümetler sırası ile 1. T.C. Hükümeti, 2. T.C. Hükümeti, 3. T.C. Hükümeti, 4. T.C. Hükümeti, 5. T.C. Hükümeti, 6. T.C. Hükümeti, 7. T.C. Hükümeti ve 8. T.C. Hükümeti.
İç politika


20 Eylül 1928 Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Kayseri'de halka Latin alfabesini tanıtırken


Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Ulu Önder, yanında İsmet İnönü, Fevzi Çakmak ve kadrosunun diğer üyeleriyle birlikte TBMM'den çıkıyor. (29 Ekim 1930)


Tokat'ta bir yurttaşın derdini dinleyen Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal (21 Kasım 1930)
Daha çok bilgi için: Ulu Önderçülük ve Ulu Önder Devrimleri
Ulu Önder sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi.
1924 yılında İslam vakıflarının devlet idaresine alınması ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile devlete bağlı olmayan ilköğretim kurumlarının kapatılması öğretimin birleştirilmesi gerçekleştirdi. 3 Mart 1924 de Halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı hanedanı mensuplarının yurt dışına çıkarılması.
25 Kasım 1925 Şapka Kanunu. 30 Kasım 1925 Tekkelerin, zaviyelerin ve türbelerin kapatılması. Cumhuriyetin ilanından sonra, Milli Mücadeleyi başlatan beş kişilik kadronun Mustafa Kemal dışındaki dört üyesi (Rauf Bey, Karabekir Paşa, Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa) muhalefete geçerek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kurdular. 1925 Martı'nda çıkan Genç Hâdisesi (Şeyh Sait İsyanı, Doğu İsyanı) üzerine sıkıyönetim ilan edilerek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı.
1926 İsviçre Medeni Kodundan çevrilerek hazırlanan Medeni Kanun'un kabulü
1927'de kabul edilen Cumhuriyet Halk Fırkası Tüzüğü ile Ulu Önder partinin "değişmez genel başkanı" ilan edildi ve milletvekili adaylarını seçme yetkisi, kaydı, hayatı boyunca kendisine tanındı. 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan CHF ikinci kurultayında Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan Nutuk'u (Söylev) okudu.[24] Kurtuluş Savaşı'nın Gazi'nin bakış açısıyla anlatımını içeren Nutuk, Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Mücadeleye ilişkin resmi görüşünün esasını oluşturur ve Milli Mücadeleyi Mustafa Kemal Paşa ile birlikte başlatan ve yürüten askerî ve siyasi şeflere karşı (Rauf, Karabekir, Refet Bele, Mersinli Cemal Paşa, Cafer Tayyar Eğilmez, "Sakallı" Nurettin Paşa, Celalettin Arif Bey vb.) bir polemik niteliği de taşır.[25] 1927 İtalyan Ceza Kanunu'ndan çevrilerek hazırlanan Türk Ceza Kanunu'nun kabulü.
1 Kasım 1928 Yeni Türk harflerinin kabulü ve Arap alfabesi yerine kullanılmaya başlaması ile Devletin dinine ilişkin maddenin anayasadan çıkartılması ve Laiklik ilkesinin anayasaya eklenmesi.
12 Ağustos 1930'da İsmet Paşa'nın hükûmetine alternatifleri sunmak amacıyla çok partili demokratik hayata kavuşmak için Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın yakın arkadaşı Fethi Bey (Okyar)'e Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurdurarak kız kardeşi Makbule Hanım (Boysan, Atadan), çocukluk ve okul arkadaşı Nuri Bey (Conker)'leri de üye yaptırdı. Ancak 17 Kasım 1930'da rakibi istemeyen İsmet Paşa'nın baskısı[kaynak belirtilmeli] ve İslâmcıların aleti olma endişesinden dolayı partiyi fesh etti.
Bu demokrasi denemesinin biraz önce, ordu'nun siyasete müdahale etmesinin demokrasiye zarar verebileceğini düşünerek Askerî Ceza Kanunu (22 Mayıs 1930 tarih ve 1632 Sayılı Kanun)'nu meclisten geçirdi. Bu kanunun 148. maddesine Ordu mensubunun siyasi toplantılar ve gösterilere katılmasını siyasi partiye üyesi olmasını, siyasi maksatlarla şifahi telkinatta bulunmasını, siyasi makale yazmasını ve siyasi nutuk söylemesini yasaklanan hükmü koydurdu.
29 Ekim 1933'te Ulu Önder Türkiye Cumhuriyeti'nin onuncu kuruluş yıldönümü nedeniyle yaptığı konuşmada ülkenin kuruluş temelini ve gelecek vizyonunu yalın bir dille tüm dünyaya ve Türk Milleti'ne anlatmıştır..[26]
Ulu Önder, Cumhurbaşkanlığı döneminde, sadece bürokratların değil tüm vatandaşların mülkiyet hakkını tanımış ve 1923-1938 döneminde Türkiye ekonomisi ortalama yıllık %7.5 oranında büyüyerek Türkiye'nin GSMH'si Dünya toplamının binde 3.62'sinden binde 6.52'sine yükselmiştir.[27] Ulu Önder'ün Döneminde Türkiye Cumhuriyeti Dünyanın en hızlı kalkınan ülkelerinden biri olmuştur.[28]
5 Şubat 1937 yılında Ulu Önder İlkeleri'nin tamamının anayasaya girmesi. Kadınlara belediye seçimlerinde (1930) ve genel seçimlerde (1935) seçme ve seçilme hakkı tanınması 21 Haziran 1934 de Soyadı Kanunu 26 Kasım 1934 Efendi, Bey, Paşa gibi lakap ve unvanlarin kullanımının yasaklanması. Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1932) Dil Devrimi ve Güneş Dil Teorisinin benimsenmesi (1932-1938) Darülfünun'un kapatılıp İstanbul Üniversitesi adıyla yeniden kurulması (31 Mayıs 1933)
Afet İnan; öğretmeni olan İsviçreli antropolog Profesör Eugène Pittard'ın, kendisine doktora tezi olarak verdiği "Türk Milleti’nin Özellikleri" konusunda Ulu Önder'ten yardım istedi. Ulu Önder; Afet İnan'ın önce kendi görüşlerini yazmasını ve fikirlerini daha sonra belirteceğini söyledi. Afet İnan'ın uzun çalışmasına karşılık, Ulu Önder kurşun kalemle, iki küçük not kâğıdı üzerine kendi tanımını yaptı.[29]
Dış politika


Ürdün Kralı I. Abdullah ile (1937)


Türkiye'yi ziyarete eden Birleşik Krallık Kralı VIII. Edward ile (4 Eylül 1936)
Ulu Önder'ün cumhurbaşkanlığı dönemindeki dış politika konularının başlıkları Musul sorunu, Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi, Türkiye'nin Milletler Cemiyeti'ne girişi, Balkan Antantı, Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Sadabat Paktı ve Hatay Sorunu oluşturmaktadır.
Ulu Önder dış politikasında gerçekçi davranmıştır.[30] Ulu Önder dış ilişkilerde dinamiktir, gözü pek, ama maceracı değildir.[30] Ulu Önder dış politikada kendisini hangi ilkenin yönettiğine dair “Biz kendimizi bilen kimseleriz. Olmayacak isteklerimiz yoktur[31]” olarak tanımlanış.[30] Ulu Önder İslamcılık, Türkçülük ve Turancılık akımlarının zararlı boyutlarına karşı Misâk-ı Millî ile çizmiş olan sınırlarda kalınmasını benimsemişdir.[30] 24 Temmuz 1923 de imzalanan Lozan antlaşmasını Ulu Önder diş politikada belirleyici bir unsur olarak tutmuş bu antlaşmada çizilen Türkiye Cumhuriyetinin sınırları büyük ölçüde (Hatay sorunu dışında) belirleyici olarak saptanmış, ekomi açısından lozan'ın kaldırdığı kapitülasyonlarladan taviz verilmemişdir.[30] Ulu Önder'ün Lozanı temel almasının önemi geçen zaman içinde bakıldığında daha iyi anlaşılmakta çünki I. Dünya Savaşı’nın mağlupları arasında yer alan bir ulusun çizdiği kavramlar o dönemden bugüne yürürlükte olan tek andlaşma olarak durmaktadır.[30]
Musul sorunu Ulu Önder'ün Cumhurbaşkanı olarak ilk igilendiği sorunlardan birisi idi. Ulu Önder Lozanı temel aldığı halde 25 Nisan 1920’de San Remo’da imzalanan bir Andlaşma ile Musul'un halkını göz önüne almak yerine Musul petrollerini İngiltere ve Fransa arasında bölüşmüş olamasının kabullenmememiş ve Musul için çaba göstermişdir.[30] Bu dönemde 1917’de İngilizler Bağdat’ı ve Mondros Ateşkesi’ne göre, “31 Ekim 1918 saat 12.00 den itibaren bölgedeki tüm kuvvetler yerlerinde kalacaklardır” hükmüne rağmen Musul’da bulunan 6. Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa, tüm çabalarına rağmen, Sadrazam Ali Paşanın 8 Kasım 1918 tarihli telgrafına uyarak, 10 Kasım’da Musul’u İngilizlere bırakmışdır.[30] Mustafa Kemal Paşa, 1920-23 yıllarında yaptığı çeşitli konuşmalarda Musul, Süleymaniye ve Kerkük’ün Misâk-ı Millî sınırları içinde bulunduğunu belirtmiş.[30] Türk-İngiliz görüşmelerinrinden sonuç alınamamış. Uluslar Kurumu da İngiltere lehine karar almış ve 1921 yılında Irak’ta manda statüsünde bir devlet kurarak krallığa Emir Faysal’ı getirmişdir.[30]
Türk Yunan yakınlaşması için 1930 yılında Yunan başbakanı Elefterios Venizelos'u Türkiye'ye davet ederek Milli Mücadele'nin düşmanı Yunanistan'la barışın temellerini attı. Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi 1923 yılında Lozan Antlaşması'na ek protokol uyarınca Türkiye'deki Rumların Yunanistan'a, Yunanistan'daki Müslüman Türklerin Türkiye'ye zorunlu göçüne karar verilmişdir. Türkiye'de sadece İstanbul kenti ile Gökçeada ve Bozcaada'da, Yunanistan'da ise sadece Batı Trakya Türkleri mübadeleden muaf tutulmuşlardır[32]. Değişimin çok büyük bir bölümü 1923-1924 yıllarında gerçekleşmiş, ancak geriye kalan az sayıda olayda 1930 İnönü-Venizelos sözleşmesine dek zorunlu göç uygulamasına devam edilmiştir. 1934'de Venizelos tarafından Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi. Ancak Nobel Ödül Komitesi değerlendirmeye almadı.
Milletler Cemiyeti’ne üye olmak için çalışmış ve bu 1930 larda çok belirginleşen uluslararası alanda işbirliğine olan ilgisini ortaya koymaktadır.[33] Bu Ulu Önderün batıya yaklaşmasının da dolaylı bir işretini oluşması bu dömemde Fransa ve İngiltere’nin etkili bulunduğu bir kuruluşa olamsındadır.[33] Bu antlaşma 1935-1938 yılları arasında Avrupa’daki bloklaşma hareketlerine karşı daha orta bir yol olarak duracakdır. Ulu Önder ne I. Dünya Savaşı’nın getirdiği düzeni korumak isteyen Anti-Revizyonist Batı (başta İngiltere ve Fransa) ile statükoyu değiştirmek isteyen Revizyonist ülkeler (Almanya, İtalya ve diğerleri) arasında ilişkilerde, bu bloklaradan birisine bağlanmak yerine bir dengeleyici nokta aramaktaydı.[33] Bu dömemde uyguladuğı Çok-yönlü politika siyasî merkezde saygı kazandırmışdır.[33] Ulu Önder Temmuz 1932’de Milletler Cemiyeti giriş belgesini imzalamışdır.
Musul Sorunu
"Musul Sorunu" yeni kurulan cumhuriyetin ilk sorunlarından biridir. Bu sorun Türkiye ile Birleşik Krallık arasında Musul ilinin kime ait olacağı konusunda anlaşmaya varamaması ile oluşmuştur. Mezopotamya seferleri sırasında, General Marshall Birleşik Krallık'ın "Her şey bitmeden önce Dicle üzerine yapılabildiği kadar ağır bir darbe yapılmalıdır" ("Every effort was to be made to score as heavily as possible on the Tigris before the whistle blew.") emrini dinleyerek Musul'u Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan üç gün sonra işgâl etti (30 Ekim 1918).[34] 1920'de, Türkiye Cumhuriyeti'ni birleştirmeye ve korumaya çalışan Misak-ı Milli'ye, bir süre sonra Musul'un tarihi ve kültürel Türkiye'ye ait olduğunu açıkladı. Buna rağmen İngiltere bu sorunda daha ileri durumdaydı ve bölgeye olan ilgisini hâla devam ettirmekteydi. İngilizlere karşı çıkan Irak ayaklanması, RAF Irak komutanı tarafından 1920 yazında bastırıldı. İngiliz bakış açısına göre Mustafa Kemal Türkiye'nin istikrarını ve güvenini sağlarsa, tahminen Musul sorununu da hallederek buraya sızacaktır ve yöresel Türk halk da ona katılacaktır. Nitekim, bir asi ve muhalif bir Müslüman ulus Hindistan kapılarına kadar büyüyebilirdi. 1923'te Mustafa Kemal uluslararası bir hakem kararı ile Musul sınırının düzeltilmesi hakkında GNA'yı iknâ etmeye çalıştı, ancak biraz daha bekleyerek Türkiye'nin gelişmesini sağlayacaktı. Araya yapılan sınır düzeni kısa zaman içerisinde iki taraf halkını da rahatsız etmeye başladı. Daha sonra Türkiye'nin sınırlarının bölgedeki fosil yakıt rezervlerinin bittiği yerde başlamasına karar verildi; ancak Mustafa Kemel Ulu Önder bu sınır düzenini kabul etmedi.[35] Bunun üzerine İngiltere Dışişleri Bakanlığı, Musul bölgesinde önemli fosil yakıt rezervlerinin olmadığını açıkladı. 23 Ocak 1923'de, Lord Curzon bölgedeki rezervlerin varsayımdan ileri bir şey olmadığını söyledi.[36] Buna rağmen, Armstrong'a göre "İngiltere enerji istiyordu. Musul ve Kürtler buradaki anahtardı."[37]
Özel Hayatı

Doğum tarihi
Ulu Önder'ün kesin doğum tarihi bilinmemektedir. Kendisi de bilmiyordu. Gregoryen takvimi 26 Aralık 1925'ten sonra Türkiye'de kullanılmaya başlanmıştır, doğum tarihi konusundaki karışıklık ise Osmanlı döneminde kullanılan iki takvimden doğmuştur. Bu dönemde kullanılan Hicri takvim ve Rumi takvimin ortak noktaları, Ulu Önder'ün kaydedilen doğum yılı olan 1296'nın yanında hicri veya rumi olduğunun belirtilmemesi, gregoryen takvimde ay ve yıla bağlı olarak 1880 veya 1881 yılından hangisine denk geldiğinin kesin olarak bulunmasını zor hale getirmiştir.[38] Faik Reşit Ünat araştırmaları sırasında Zübeyde Hanım'ın Selanik'teki komşularını ziyaret etmiş ve bu konuda sorular sormuştur. Aldığı cevaplar çelişmektedir, bazı komşular Ulu Önder'ün bir ilkbahar gününde doğduğunu söylerken bazı komşular ise kış günü (Ocak veya Şubat) olduğunu iddia etmişlerdir. Ulu Önder'ün kendisi, annesinin ona bir bahar gününde doğduğunu söylediğini, kız kardeşi Makbule Atadan ise annesinin ona Mustafa Kemal'in fırtınalı bir gecede doğduğunu söylediğini ifade etmişlerdir. Enver Behnan Şapolyo Zübeyde Hanım'ın 23 Kânunievvel 1296'da doğduğunu söylediğini belirterek Ulu Önder'ün 23 Aralık 1880'de doğduğunu öne sürmüş, Şevket Süreyya Aydemir ise bu tarihin 4 Ocak 1881 olduğunu iddia etmiştir. Şişli Ulu Önder Müzesi'nde gösterimde bulunan Ulu Önder'ün son nüfus cüzdanının üzerinde doğum tarihi kısmında 1881 görülebilir haldedir.[38] 1882 doğumlu olan Ali Fuat Cebesoy Şişli'deki evinde kendisinin "Rauf Bey'le ben senin ağabeyin sayılırız. Çünkü ikimiz de senden birer yaş büyüğüz." diye konuşmasını kaynak göstererek "1881 tevellütlü" olduğunu yazmıştır.[39]
Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı kabul edilen 19 Mayıs tarihinin Ulu Önder'ün doğum günü olarak kabulü tarihçi Reşit Saffet Atabinen'in bir jestinin sonucudur. Atabinen'in ulusun doğuşu üzerine yaptığı bir jest 19 Mayıs'ın önemini iyi şekilde yansıttığı için Ulu Önder'ün takdirini kazanmıştır. İzleyen günlerde bir öğretmenin, planladıkları “Gazi” günü için Ulu Önder'ün doğum gününü sorması üzerine Ulu Önder tam tarihi bilmediğini söylemiş ve Gazi Günü için 19 Mayıs'ı önermiştir. Tevfik Rüştü Aras, Ulu Önder ile yaptıkları günler süren bir araştırmadan sonra doğum tarihi aralığını 10 Mayıs ve 20 Mayıs arasına daralttıklarını söyler. Ulu Önder bu araştırmadan sonra “neden 19 Mayıs olmasın” demiştir. Bu tarih resmi olarak halka ve diplomatik kanallarca diğer ülkelere bildirilmiştir. Ancak bu tarih ilginç bir durum yaratmıştır, 1881 yılının 19 Mayıs günü, Rumi takvimde 1297 yılına denk gelmektedir, ancak kaydedilmiş doğum tarihi Rumi 1296 yılıdır. Rumi 1296 yılı 13 Mart 1880 ile 12 Mart 1881 arasında sürmüştür, bu sebeple alternatif olarak Ulu Önder'ün doğum tarihi 19 Mayıs 1880 olabilir. Bu sebeplerle ne tarih ne de yıl genel kabul görmemiştir. Mustafa Kemal Derneği eski başkanı Muhtar Kumral 13 Mart 1958'deki bir basın konferansında Ulu Önder'ün doğum tarihini Ulu Önder'ün kız kardeşi Makbule Atadan'ın sözlerine dayanarak 13 Mart 1881 olarak belirlediklerini söylemiştir. Ancak Gregoryen 13 Mart 1881, Rumi 1 Mart 1297'ye denktir, Ulu Önder'ün doğum yılı ise 1296 olarak kayda geçmiştir, bu sebeple geçerlilik iddiası zan altındadır.[38]
Ulu Önder'ün Rumi 1296'da doğduğuna ilişkin kayıt bulunsa da, Ulu Önder'ün doğum gününü net olarak söyleyebilmek için gerekli miktarda kayıt bulunmamaktadır. Ulu Önder'ün doğum günü Gregoryen 1880 veya 1881'e denk geliyor olabilir. Ulu Önder'ün doğum günü, kendi onayıyla resmi olarak 19 Mayıs olarak belirlenmiştir. Bu gün Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı olması sebebiyle önem verdiği bir gündür.[38]
Nüfus Cüzdanı


993.815-B seri ve 51 sıra numaralı Nüfus Hüviyet Cüzdanı'nda Kamâl adı dikkat çekmektedir.
27 Mart 1923 tarihinde Ankara Nüfus Müdürlüğünce verilen nüfus cüzdanına göre, Boy: Orta, Saç: Sarı, Kaş: Sarı, Göz: Mavi, Burun: Adeta, Ağız: Adeta, Bıyık: Sarı, kesik, Sakal: Tıraş, Çene: Uzunca, Çehre: Uzunca, Renk: Beyaz, Alamet-i farika-i tabiiye: Tam, İsim ve şöhreti: Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, Tarih ve mahall-i veladeti: Selanik, 1296, Pederinin ismiyle mahall-i ikameti: Tüccardan müteveffa Ali Rıza Efendi, Validesinin ismiyle mahall-i ikameti: Müteveffiye Zübeyde Hanımefendi, Sanat ve sıfat ve hizmet ve intihab selahiyeti: TBMM Reisi ve Başkumandan, Müteehhil ve zevcesi müteaddid olup olmadığı: Bir zevcesi vardır, Derecat ve sunuf-ı askeriyesi: Müşir, İkametgâh ise Hacı Bayram Mahallesi 161/1 idi.[40]
Yeni alfabenin kabulünden sonra yenilenmiş nüfus cüzdanlarından "993.814-B seri ve 51 sıra numaralı" cüzdanda adı: Kemal, soyadı Ulu Önder, "993.815-B seri ve 51 sıra numaralı" cüzdanda adı Kamâl, soyadı Ulu Önder, Meslek ve İçtimai vaziyeti: Reisicumhur, Medeni hali: Evli değildir, nüfus kütüğüne yazılı olduğu yeri ise Ankara Vilâyeti Çankaya Mahallesi Hane No. 139, Cilt: No. 56 ve Sahile No. 49 olarak yazılmıştır.
Doğum yeri


"Ulu Önder'ün evi" Apostolu Pavlu Cad. No: 71, Aya Dimitriya Mah., Selanik, Yunanistan[29]
Koca Kasım Paşa Mahallesi, Islahhane Caddesi (Bugünkü Apostolu Pavlu Caddesi No: 75, Aya Dimitriya Mahallesi, Selanik, Yunanistan)'nde bugün müze olan 3 katlı ve 3 odalı ve pembe boyalı evde doğdu. Şerafettin Turan'ın kitabında "Ahmet Subaşı ya da Hatuniye Koca Kasımpaşa semti" olarak geçmektedir.[41]
Ancak Ulu Önder'ün üvey kız kardeşi Ruhiye Hanım'ın torunu Ferhat Babür'ün aktardığına göre Ulu Önder'ün doğduğu ev olarak bilinen yandaki resimde gösterilen evdeki Selanik Konsolosluğu binası, Ulu Önder'ün doğduğu ev değildir. O ev, Zübeyde Hanım'ın ikinci kocası, yani Ulu Önder'ün üvey babası Ragıp Bey'in evidir.[42]
İsmi
1922-1934 yılları arasında Gazi Mustafa Kemal veya sadece Gazi unvanıyla anılan Mustafa Kemal'e Soyadı Kanunu ile birlikte TBMM tarafından çıkarılan 24 Kasım 1934 tarihli ve 2587 sayılı kanun ile kendisine "Türklerin Atası" anlamına gelen Ulu Önder ismi verilmiştir.[43] Yine aynı kanuna göre "Ulu Önder" soyadı veya öz adı başka kimse tarafından alınamaz, kullanılamaz.[44]
Ulu Önder, "Kemal" ismini 1935'te "Kamâl" olarak değiştirdi.
İlgileri
Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi, uçuş seyretmeyi ve yüzmeyi severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan keyif alırdı. Sakarya adlı atına ve köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Devlet adamlarının, sanatçıların, bilim adamlarının, dostların davet edildiği, ülke sorunlarının da konuşulduğu akşam yemekleri Çankaya Köşkü'nde sık rastlanan bir durumdu. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Ulu Önder Orman Çiftliği'ne gider, modern tarıma geçiş yolunda yürütülen çalışmalara bizzat katılırdı. İleri derecede Fransızca ve az Almanca biliyordu.
İlişkileri (Aşklar, evlilik, çocuklar)


Mustafa Kemal Paşa ve Fikriye Hanım.


Mustafa Kemal ve eski eşi Latife Hanım


Sabiha Gökçen
Zübeyde hanım Fatma (1872-1875), Ahmet (1874-1883), Ömer (1875-1883), Mustafa (Kemal Ulu Önder) (1881-1938), Makbule (Boysan, Atadan) (1885-1956) ve Naciye (1889-1901) adında altı çocukları oldu.[45] Fatma dört, Ahmet dokuz, Ömer sekiz yaşlarında iken, o senelerde salgın olan difteri o zamanki adıyla kuşpalazı hastalığından öldüler. En küçük kardeş Naciye, Mustafa Kemal'in Harp Okulu'nu bitirdiği sene, oniki yaşındayken verem hastalığına yakalanıp hayatını kaybetti. Makbule Hanım 1956 yılına kadar yaşadı.
Makbule Atadan ve Salih Bozok'a göre, küçük Mustafa 12 yaşındayken Binbaşı Rüknettin'in 8 yaşındaki kızı Müjgân'a âşık olmuştur. Makbule Atadan'a göre ikinci aşkı Hatice olmuş ve Hatice'nin annesi müdahale ederek ilişkisini kesmiştir. Ardından Selanik Askeri komutanı Şevki Paşa'nın 12 yaşındaki kızı Emine (Emine Arık)'ye matematik dersini verirken âşık olmuştur. Bunun dışında Selanik'teyken Rum asıllı tüccar Eftim Karinte'nin kızı Eleni Kriyas'a âşık olduğu söylendiyse de kanıtlanmamıştır.
Milli Mücadele döneminde Ankara İstasyon Binasında ve eski Çankaya köşkünde Fikriye Hanım ile birlikte yaşıyordu.[46] Fikriye hanımı Almanya'ya gönderdikten sonra 29 Ocak 1923'te İzmir'in sayılı zenginlerinden Uşakizade Muammer Bey'in kızı Latife Hanım'la evlendi. 1924'de yapılan Sonbahar Seyahati sırasında çift kavga etti ve Mustafa Kemal Paşa Erzurum'dan İsmet Paşa'ya telgraf çekerek boşanacağını bildirdi. Ancak az sonra yaverleri Salih Bey (Bozok) ve Kılıç Ali Bey'in aracılığıyla boşanmasından vazgeçti.[47][48] Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü.[49]
Öz çocuğu olmayan Ulu Önder, savaş yıllarından başlayarak birçok çocuğun hamiliğini üstlenmiş, birçoğunu da evlat edinmişti.
Ulu Önder'ün manevi evlatları; Abdurrahim Tuncak 1916 yılında Bitlis Rus işgalinden kurtarıldığı yıllarda 16. Kolordu Komutanı Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa, savaşta bütün aile fertlerini kaybeden ve kimsesi kalmayan Abdurrahim'i evlatlık edindi. Abdürrahim bakılması için İstanbul'a annesi Zübeyde Hanım ve kız kardeşi Makbule'nin yanına gönderildi. Zühre, Afife, İhsan, Ömer, Afet İnan (İsmail Hakkı Uzmay'ın kızı), Nebile Hanım 1 Ocak 1929'da Viyana Büyükelçiliği Kâtibi Raşit Bey ile evlendi. Rukiye Erkin 1935'te Hüsnü Erkin ile evlendi. Zehra Aylin Zehra Aylin ya da Zehra Mehmet; Amasyalı Mehmet'in kızı, 1936'de Londra'dan ekspres treniyle Paris'e giderken Amiens civarında trenden düşerek öldü. Sığırtmaç Mustafa, Sabiha Gökçen, Ülkü Adatepe Zübeyde Hanım'ın evlatı Vasfiye Hanım ile Mehmet Tahsin Çukurluoğlu'nun kızı; Üsteğmen Fethi Doğançay ile evlendi.
Ölümü
Daha çok bilgi için: Ulu Önder'ün son günleri ve ölümü
Ulu Önder'ün sağlık durumu 1937 yılından itibaren bozulmaya başladı. Kendisine 1938 yılı başlarında siroz teşhisi konuldu.Avrupa'dan doktorlar getirildi. Türk ve yabancı doktorların tedavileri sonuç vermedi.Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Ulu Önder,10 Kasım 1938 Perşembe sabahı saat 09:05'te İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda hayatını kaybetti. Cenazesi büyük bir törenle Ankara'ya uğurlandı ve Ulu Önder 21 Kasım 1938 günü Ankara'da yapılan büyük bir törenle Ankara Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabrine konuldu. Bundan 15 yıl sonra da 10 Kasım 1953'te kendisi için yaptırılan Anıtkabir'deki ebedi istirahatgahında toprağa verildi. Vasiyetinde varlığını Cumhuriyet Halk Partisi'ne, Türk Tarih Kurumu'na ve Türk Dil Kurumu'na bıraktı, Makbule Atadan'ın Çankaya'da oturmasını istedi, Sabiha Gökçen için ev ve para verilmesini istedi, ayrıca İsmet inönü'nün çocuklarına yurt dışı eğitim yardımı verdi.[50]

wikipedia :alkış:
Geçmişin Sesi
Geçmişin Sesi
Moderatör
Moderatör

Erkek

32

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Ulu Önder Empty Geri: Ulu Önder

Mesaj tarafından m3rT C.tesi Ocak 08, 2011 9:59 am

Sansür Devrede, Teşekkürler +Rep
m3rT
m3rT
Kurucu
Kurucu

Erkek

3882

Hesabı
Kredi: Forum Bankası

http://www.mertkahveci.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz